27 Nisan 2010 Salı

Park, bahçe...

Cumartesi hava çok güzel olunca sabahtan doğru Yeniköy Cafe Nero'ya gittik. Orda kahvaltımızı ettikten sonra karşı kaldırımdaki parka geçtik. Erim oldum olası sevmez börtü böcek. Ben de bayılırım tam tersi. Bir de Erim'in şöyle bir durumu vardır. Salatanın içine bir tane limon çekirdeğimi düştü. Kime çıkar tahmin edin. Eveet bildiniz. Erim'e. Kılçıksız balık ister mecbur kalıpta balık yemeye yeltenirse. Evet doğru tahmin. Gider kılçık Erim'i bulur. Ve bunun gibi bi sürü örnek verebilirim. Neyse. Ben tabi parka gelince bıraktım Doruğu. O da direk çimlere yöneldi. Erim'in tüyler dikenleşmeye başladı tabi. Tam o sırada Doruğun ayağının dibindeki "bok"u gösterdi Erim. Ne varki geç kaldık biz farketmekte ve Doruk ayağının ucuyla bastı. Tabiki de Erim başladı söylenmeye. Kendi özel villanın bahçesi sandın heralde dedi sanki bahçemiz, bir de üstüne villalı bahçemiz varmış gibi. Ben de dedimki "E Erim sen de yani. Sen çekiyosun "bok"u. Ne düşünürsen başına gelir. Murphy amca boşuna söylememiş. Bi bildiği varmış adamın diye üste çıkmaya çalışarak. Neyse. Günün sonunda "bok" yerden Doruğun ayakkabısına, ordan da Erim'in swetshirt'ine zıpladı. Yani "bok" döndü dolaştı ve Erim'i buldu. O farketmedi galiba üstüne bulaştığını. Bi ara Doruk kayarken "bok kokuyo ya"dedi. Taa ne zaman sonra tekrar dışarı çıkacağımızda aynı sweatshirti giymeye yeltendiğinde söyledim "bok" bulaştığını üstüne. He he :) (Bakınız ilk resim, Doruğun sağ ayağının hemen altı:))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder